8 Ekim 2018 Pazartesi

Kriz döneminde ne yapmalı, ne yapmamalı ?

Ateş çemberinde ne yapmalı, ne yapmamalı ?

Konumuz tabii ki son dönemlerde yaşadığımız ekonomik operasyonlar ve bilhassa son haftalarda yoğun şekilde hissettiğimiz kur savaşları ve ABD’nin vergi baskıları. Ancak, yazımda, ekonomik terim ve vurgulamalara fazla girmeden bir şeyler izah etmeye çalışacağım.


Cümlelerime Nisa suresinin 144. Ayeti ile başlamak istiyorum. “Ey inananlar! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.”  Bu ayet özellikle, devlet yöneticilerine …

Evet, asıl sorunumuz burada yatıyor. Sadece Türkiye değil, Müslüman olup ta batı emperyalizminin pabucunu yalamayan Müslüman ülke neredeyse yok denecek kadar azdır.  Belki de yoktur.

Bu nedenledir ki, yönetimini, kadrolarını batı emperyalizmi sevdalılarına kaptıran toplumlar önce maneviyatını, sonra teknolojik kaabiliyetlerini ve sanayiini de kaptırmış durumdadır.

Bu durum beraberinde toplumların ezilmişlik duygusuna kapılmasına, kendi değerini göremeyip sahip olduğu değerleri geri kalmışlık olarak görüp karşı tarafın değerlerine, ki özellikle İslam ve türk toplumu ahlakı ile uyuşmayacak ne varsa , bir özenti olarak sarılmaya başlamıştır. Bu toplumun raydan çıkışıdır. Toplumlar da devletleri oluşturduğuna göre …


En güçlü silah para …

Ticarette dünya ile entegre çalışmak zorundayız …

Ülkelerin ulaşım sorunlarını, iletişim problemlerini çözmesi ile ticarette de bir entegrasyonu beraberinde getirmiştir. Bu entegrasyon ile üretenin, markalaşanın parasını da daha değerli hale getirmiştir.

İşte bu kağıt parçasının değerli hale gelmesi, ülkelerin en büyük silahı olmuştur.  Rakibinin silahını depolayabilen daha sağlam savunma duvarları oluşturabilmişken, az gelişmiş ve gelişmekte olan , bir o kadar da lüks yaşam ve rahatından ödün vermeyen toplumlar için ciddi yapısal sorunlar oluşturmaya başlamıştır.

Döviz kurlarındaki artışlar , ihracat fazlası veren ülkeler için bir avantaj olarak görülmektedir. Nitekim ABD, Çin gibi ülkelere döviz kurlarının düşürülmesi yönünde baskı yapmaktadır. Yüksek kurda işlem gören ABD doları, Çin gb ihracat fazlası veren ülkelerde bir korumacılık politikası gibi algılanarak, yurtiçine giren ürünlerin fiyatını artırmakta ve ithalatı yavaşlatmaktadır. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, yüksek kur, ihracatçıyı daha fazla teşvik etmekte, alım yapan tarafı da aynı ölçüde teşvik etmektedir. Bu nedenledir ki, üreten ülkeler karşı tarafın silahını elinden alıp yine rakibine çevirebilmektedir.

Gelelim tarih boyunca toplumları etrafında toplayabilen en köklü milletlerden olan Türkiye Cumhuriyetimize,

Türkiye olarak bizim de asıl sorunumuz şudur.  Üretmekte zayıf kalıyoruz, tüketmekte şahlanıyoruz.

Basit bir örnekle bakalım duruma,
Bugün 4 kişlilik bir ailede sadece kullanılan telefonlar dahi ortalama 7.000 TL ile 10.000 TL arasını bulmaktadır. Adidas, ariel, samsung tv vs vs… uuzn uzun yazmak istemiyorum, basit bir örnekti. Sizler bunu evinizde canlandırıp çoğaltabilirsiniz. Diyeceksiniz ki, daha iyisini yaptılar da almadık mı. Cevabı birazdan devletin alması gereken tedbiler arasında sayacağım.

Nasrettin Hoca demiş ya, “hırsızın hiç mi suçu yok”. Hırsız hırsızlığını yapacak, düşman düşmanlığını. Devletler ve toplumlar da savunma alanlarını hem ekonomik hem psikolojik hem de savunma sanayi alanında geliştirmelidir.

Yazacak çok fazla konu varken, lafı yeterince uzattık, daha fazla uzatmadan …

Ne yapmalı, ne yapmamalı ?

Psikolijk savaşta asla pes etmeyeceksin …

İş dünyası ve bireyler olarak …. Önce psikolijik savaşta kazanabilmeliyiz.  “Umudumuzu kaybetmeyeceğiz, umudumuzu kaybedersek işte o zaman kaybedenlerden oluruz.” Korkmayacağız, zira korku insanlara kaybettirir. Biz ki, tarihi şanla dolu bir neslin neferleriyiz. Yıllardır baskı ile boğuşan Rusya, İran, Küba, Kore, Venezuella kadar da mı dirayetimiz olmayacak.

Ekonomik savaşta silahlarını kullanmayı bileceksin.

Unutmayın ki, insanların en değerli silahı, sizlere karşı kullandığı silahtır. Kapitalist sistemin en vazgeçilmez ve kaybetmeye tahammül edemeyeceği silah ise, karlarından ve paralarından kaybedecekleridir. Bizler ise cihadı, mal ve can ile yapan bir ümmetin yaşayan emanetçileriyiz. 

İş dünyası, üretimine gerçek anlamda yerli ve milli olarak devam edebilmeli ve biz bireyler, önce yerli malı diye sarılabilmeliyiz. İthalata dayalı tüketimi derhal terk edebilmeliyiz.

Ürün kalitesini henüz yükseltemediyseniz, ürününüzü alabilecek pazarlara yönelebilmelisiniz.

Devlet olarak, nitelikli üretim yapabilecek makinaları  ve teknoloji transferinde ithalatı teşvik etmeli (makine ve techizat olarak ),  karşılığında, tüketim amacı ile ithalatı yapılan ürünlere ciddi vergiler getirerek ve kısıtlama yollarına (DTÖ kurallarını by-pas etmeyi bilerek) gitmelidir. Nitekim bu yolla, teknolojiye ve makinaların muadilini yapabilme becerisine ÇİN gibi bizler de ulaşabilmeliyiz.

Doğalgaz, petrol gibi ciddi kaynak ayırdığımız ve cari açığa alternatif olacak, güneş enerji sistemlerine ve doğal kaynaklarla üretebileceğimiz enerji yatırımlarına tüm enerjimizi verebilmeliyiz.

Enerji sorununu çözdüğümüzde emin olun ki birçok sorunun üstesinden gelebileceğiz. O zaman işte dolar, euro vs bizler için bu kadar etkili araç olmayacaktır.

Savunma sanayinde caydırıcı güç olabilmeliyiz.
Savunma sanayinde caydırıcı güç olabilmek için, F-35ler, S-400 ler çözüm değildir. Kendin üretemediğin sürece, taşıma su ile değirmen dönmeyecek ve binbir zorlukla elde edilen paracıklar, dışarıya heba edilmektedir.

En önemli silah nükleer silah ise, kullanmasak dahi, elde edebilmeli ve dünyanın her noktasını tehdit edebilecek kabiliyette olmalıdır.

Uzay sanayinde öyle bir noktaya gelinebilmeli ki, uydu aracılığı ile gönderilen uzun menzilli silahlar püskürtülebilmelidir.
Halk arasında anlatılan bir sarı öküzü yedirmeme hikayesi vardır, bu hikayeyi iyi bilmeli ve ödün verilmeden mücadele verilmelidir.

Unutmayalım ki, fakirleşen ve alım gücü düşen toplumları hiçbir kapitalist sistem istemez. Bu nedenle bu baskılar uzun süremeyecek, lakin yıpratıcı olabilecektir.

Allah’ü Teala kur’an da Maide 56. Ayette şöyle diyor. “Kim Allah’ı, Peygamber’ini ve inananları dost edinirse bilsin ki, Allah’tan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler.” 

Üstün geleceğiz muhakak.

Devletimize, milletimize, bilgimize güvenerek başarılı olacağız.

Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi asla kazanamayacaklar. Hataları ile başarıları ile devlet bizim devletimiz, hükümet bizim hükümetimiz, başkan bizim başkanımızdır.

1994 krizini, 2001 krizini yaşayan bir birey olarak 2003 sonrasında elde edilen başarıları görmezden gelemeyiz.  Yolumuz uzun, zor zahmetli olacak ancak hatalardan ders alarak, başarıları referans alarak yürümeye devam edeceğiz.

Bu apaçık, gerçek bir ekonomik savaştır ve Türkiye Cumhuriyeti, IMF gibi kurumların önünde diz çöktürülene kadar, hükümetimiz itibarsızlaştırılana kadar devam etse bile hak ve akıl galip gelecektir.

SMMM / Kamil ÖZYANIZ
SMMM Staja Giriş Sınavı Hazırlık Kitabı Yazarı