Ateş
çemberinde ne yapmalı, ne yapmamalı ?
Konumuz tabii ki son dönemlerde yaşadığımız
ekonomik operasyonlar ve bilhassa son haftalarda yoğun şekilde hissettiğimiz
kur savaşları ve ABD’nin vergi baskıları. Ancak, yazımda, ekonomik terim ve
vurgulamalara fazla girmeden bir şeyler izah etmeye çalışacağım.
Cümlelerime Nisa suresinin 144. Ayeti
ile başlamak istiyorum. “Ey inananlar! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” Bu
ayet özellikle, devlet yöneticilerine …
Evet, asıl sorunumuz burada yatıyor.
Sadece Türkiye değil, Müslüman olup ta batı emperyalizminin pabucunu yalamayan
Müslüman ülke neredeyse yok denecek kadar azdır. Belki de yoktur.
Bu nedenledir ki, yönetimini,
kadrolarını batı emperyalizmi sevdalılarına kaptıran toplumlar önce
maneviyatını, sonra teknolojik kaabiliyetlerini ve sanayiini de kaptırmış
durumdadır.
Bu durum beraberinde toplumların
ezilmişlik duygusuna kapılmasına, kendi değerini göremeyip sahip olduğu
değerleri geri kalmışlık olarak görüp karşı tarafın değerlerine, ki özellikle
İslam ve türk toplumu ahlakı ile uyuşmayacak ne varsa , bir özenti olarak
sarılmaya başlamıştır. Bu toplumun raydan çıkışıdır. Toplumlar da devletleri
oluşturduğuna göre …
En güçlü silah para …
Ticarette dünya ile entegre çalışmak
zorundayız …
Ülkelerin ulaşım sorunlarını,
iletişim problemlerini çözmesi ile ticarette de bir entegrasyonu beraberinde
getirmiştir. Bu entegrasyon ile üretenin, markalaşanın parasını da daha değerli
hale getirmiştir.
İşte bu kağıt parçasının değerli hale
gelmesi, ülkelerin en büyük silahı olmuştur.
Rakibinin silahını depolayabilen daha sağlam savunma duvarları
oluşturabilmişken, az gelişmiş ve gelişmekte olan , bir o kadar da lüks yaşam
ve rahatından ödün vermeyen toplumlar için ciddi yapısal sorunlar oluşturmaya
başlamıştır.
Döviz kurlarındaki artışlar , ihracat
fazlası veren ülkeler için bir avantaj olarak görülmektedir. Nitekim ABD, Çin
gibi ülkelere döviz kurlarının düşürülmesi yönünde baskı yapmaktadır. Yüksek kurda
işlem gören ABD doları, Çin gb ihracat fazlası veren ülkelerde bir korumacılık
politikası gibi algılanarak, yurtiçine giren ürünlerin fiyatını artırmakta ve
ithalatı yavaşlatmaktadır. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, yüksek kur,
ihracatçıyı daha fazla teşvik etmekte, alım yapan tarafı da aynı ölçüde teşvik
etmektedir. Bu nedenledir ki, üreten ülkeler karşı tarafın silahını elinden
alıp yine rakibine çevirebilmektedir.
Gelelim tarih boyunca toplumları
etrafında toplayabilen en köklü milletlerden olan Türkiye Cumhuriyetimize,
Türkiye olarak bizim de asıl
sorunumuz şudur. Üretmekte zayıf
kalıyoruz, tüketmekte şahlanıyoruz.
Basit bir örnekle bakalım duruma,
Bugün 4 kişlilik bir ailede sadece
kullanılan telefonlar dahi ortalama 7.000 TL ile 10.000 TL arasını bulmaktadır.
Adidas, ariel, samsung tv vs vs… uuzn uzun yazmak istemiyorum, basit bir
örnekti. Sizler bunu evinizde canlandırıp çoğaltabilirsiniz. Diyeceksiniz ki,
daha iyisini yaptılar da almadık mı. Cevabı birazdan devletin alması gereken
tedbiler arasında sayacağım.
Nasrettin Hoca demiş ya, “hırsızın hiç mi suçu yok”. Hırsız
hırsızlığını yapacak, düşman düşmanlığını. Devletler ve toplumlar da savunma
alanlarını hem ekonomik hem psikolojik hem de savunma sanayi alanında
geliştirmelidir.
Yazacak çok fazla konu varken, lafı
yeterince uzattık, daha fazla uzatmadan …
Ne yapmalı, ne yapmamalı ?
Psikolijk savaşta asla pes etmeyeceksin …
İş dünyası ve bireyler olarak …. Önce
psikolijik savaşta kazanabilmeliyiz. “Umudumuzu kaybetmeyeceğiz, umudumuzu
kaybedersek işte o zaman kaybedenlerden oluruz.” Korkmayacağız, zira korku
insanlara kaybettirir. Biz ki, tarihi şanla dolu bir neslin neferleriyiz.
Yıllardır baskı ile boğuşan Rusya, İran, Küba, Kore, Venezuella kadar da mı
dirayetimiz olmayacak.
Ekonomik savaşta silahlarını kullanmayı bileceksin.
Unutmayın ki, insanların en değerli
silahı, sizlere karşı kullandığı silahtır. Kapitalist sistemin en vazgeçilmez
ve kaybetmeye tahammül edemeyeceği silah ise, karlarından ve paralarından kaybedecekleridir.
Bizler ise cihadı, mal ve can ile yapan bir ümmetin yaşayan
emanetçileriyiz.
İş dünyası, üretimine gerçek anlamda
yerli ve milli olarak devam edebilmeli ve biz bireyler, önce yerli malı diye
sarılabilmeliyiz. İthalata dayalı tüketimi derhal terk edebilmeliyiz.
Ürün kalitesini henüz
yükseltemediyseniz, ürününüzü alabilecek pazarlara yönelebilmelisiniz.
Devlet olarak, nitelikli üretim
yapabilecek makinaları ve teknoloji
transferinde ithalatı teşvik etmeli (makine ve techizat olarak ), karşılığında, tüketim amacı ile ithalatı
yapılan ürünlere ciddi vergiler getirerek ve kısıtlama yollarına (DTÖ
kurallarını by-pas etmeyi bilerek) gitmelidir. Nitekim bu yolla, teknolojiye ve
makinaların muadilini yapabilme becerisine ÇİN gibi bizler de ulaşabilmeliyiz.
Doğalgaz, petrol gibi ciddi kaynak
ayırdığımız ve cari açığa alternatif olacak, güneş enerji sistemlerine ve doğal
kaynaklarla üretebileceğimiz enerji yatırımlarına tüm enerjimizi
verebilmeliyiz.
Enerji sorununu çözdüğümüzde emin
olun ki birçok sorunun üstesinden gelebileceğiz. O zaman işte dolar, euro vs
bizler için bu kadar etkili araç olmayacaktır.
Savunma sanayinde caydırıcı güç olabilmeliyiz.
Savunma sanayinde caydırıcı güç
olabilmek için, F-35ler, S-400 ler çözüm değildir. Kendin üretemediğin sürece,
taşıma su ile değirmen dönmeyecek ve binbir zorlukla elde edilen paracıklar,
dışarıya heba edilmektedir.
En önemli silah nükleer silah ise,
kullanmasak dahi, elde edebilmeli ve dünyanın her noktasını tehdit edebilecek
kabiliyette olmalıdır.
Uzay sanayinde öyle bir noktaya
gelinebilmeli ki, uydu aracılığı ile gönderilen uzun menzilli silahlar
püskürtülebilmelidir.
Halk arasında anlatılan bir sarı
öküzü yedirmeme hikayesi vardır, bu hikayeyi iyi bilmeli ve ödün verilmeden
mücadele verilmelidir.
Unutmayalım ki, fakirleşen ve alım
gücü düşen toplumları hiçbir kapitalist sistem istemez. Bu nedenle bu baskılar
uzun süremeyecek, lakin yıpratıcı olabilecektir.
Allah’ü Teala kur’an da Maide 56.
Ayette şöyle diyor. “Kim Allah’ı, Peygamber’ini ve inananları dost edinirse bilsin ki,
Allah’tan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler.”
Üstün geleceğiz muhakak.
Devletimize, milletimize, bilgimize
güvenerek başarılı olacağız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği
gibi asla kazanamayacaklar. Hataları ile başarıları ile devlet bizim
devletimiz, hükümet bizim hükümetimiz, başkan bizim başkanımızdır.
1994 krizini, 2001 krizini yaşayan
bir birey olarak 2003 sonrasında elde edilen başarıları görmezden
gelemeyiz. Yolumuz uzun, zor zahmetli
olacak ancak hatalardan ders alarak, başarıları referans alarak yürümeye devam
edeceğiz.
Bu apaçık, gerçek bir ekonomik
savaştır ve Türkiye Cumhuriyeti, IMF gibi kurumların önünde diz çöktürülene
kadar, hükümetimiz itibarsızlaştırılana kadar devam etse bile hak ve akıl galip
gelecektir.
SMMM / Kamil ÖZYANIZ
SMMM Staja Giriş Sınavı Hazırlık
Kitabı Yazarı